Nadir Devlet

Nadir Devlet kimdir? (Özel)

YEDİTEPEHABER: Nadir Devlet kimdir? Kendinizi tanıtır mısınız?

Prof. Dr. Nadir Devlet: Nadir Devlet hala ununu elemektedir. Devamlı bir yerlere yetişmek, bir şeyler yazmak, kendi fikirlerini duyurmak çabasındadır. İletişim araçları olarak televizyon ve Interneti beğenir. Oldukça disiplinlidir. Bunu hemen herkesten bekler, dolayısıyla taşma noktaları vardır. İnandıklarından taviz vermemek için elinden gelen her şeyi yapar. İnsanları pek kırmak istemez, ancak doğru bildiklerini söylemekten de pek çekinmez. Ailesi, işi ve uğraşları ile mutludur.

YEDİTEPEHABER: Çocukluğunuzun ilginç bir öyküsü olduğunu biliyoruz. Bunu bizimle paylaşmak ister misiniz? Nerede doğdunuz, gençliğiniz nerede geçti?

Prof. Dr. Devlet: Doğduğum ülke şu anda mevcut değil. Benim zamanımda Uzak Doğuda Japonya’nın himayesinde kurulan bir Mançutigo İmparatorluğu vardı. Başına 1935 yılında (“Son İmparator” filminde gösterilen) Pekin’den kovulan son Mançu hükümdarı Pu Yi (Mançuca: Aisin Gioro/K’ang Te) (1906-1967) getirilmişti. İşte ben 1944’te bu ülkenin (Çin’in kuzeyi) şimdi adı değişen Mukden (Şeng Yang) kentinde dünyaya geldim. Annemle (Rukiye Devlet Kildi)babam (İbrahim Devlet KildiTatar kökenliydiler. Uzak Doğu’da İkinci Dünya savaşından önce bir hayli Rus, Ukraynalı, Yahudi, Gürcü, Ermeni, bunlara ek Türk kökenli Kazan Tatarları ve Başkurtlar da mevcuttu. Bu topluluklar başta 1898’de Rusya’dan Çin üzerinden Vladivastok limanına ulaşan Doğu Çin demir yolu inşası, ikinci olarak ise 1917 Ekim ihtilali ve iç savaş patlaması nedenleriyle buralara geçici olarak geldiklerini düşünmüşler, ancak Uzak Doğuda mülteci durumuna düşmüşlerdi. Rusya’nın İdil (Volga) Ural bölgesinden gelen Türk kökenlilerin sayısı bir tarihlerde on bin civarına yaklaşmıştı. Mançurya, Kore, Çin ve Japonya’nın değişik kentlerinde yaşayan bu insanlar kendi dini ve milli benliklerini korumak için bir takım faaliyetlere girişmişlerdi. Bu çerçevede annem ile babam (bk. Rukiye ve İbrahim Devlet Kildi) Mukden’de 1935 yılından itibaren haftalık yayımlanan Milli Bayrak gazetesini çıkarmaya başlamışlardı. Ancak 1945 yılının Ağustos’unda Kızıl Ordu Mançurya ile Kore’yi işgal edince, rejim aleyhtarı olarak addedilen yüzlerce insan tutuklanmıştı. Bunların arasında annem ile babam da vardı. Onlar apar topar mahkemeye çıkarılıp onar yıl çalışma kampı cezasına ve beşer yıl sürgüne hüküm edilmişlerdi. Ben o zaman henüz bir yaşından bir iki ay almış bir çocuktum, yaşlı dedemle kalmıştım. O da birkaç müddet sonra vefat edince, beni Çin’in Şanghay şehrinde yaşayan Aynicemal ve Ahtem İlyasov adlı bir Tatar aile evlatlığa aldı. Onlara geldiğimde henüz iki yaşında idim.

Ahtem, Aynicemal ve Nadir İlyas (İllias) için hazırlanan “Heimatlos” (vatansızlık) belgesi

Nadir Devlet dedesi Sabircan Muhammediş’in kucağında (1945 Mukden)

Ahtem (İlyas) Devlet (1930 Çin). [14.04.1892-18.05.1978]

Aynicemal (Alukay/İlyas) Devlet. (1930 Çin)[28.05.1905-24.11.1990]

Reşide (İlyas/Devlet) Buri (2006 İstanbul) (14.04.1925-)

YEDİTEPEHABER: Türkiye’ye ne zaman ve nasıl geldiniz?
Prof. Dr. Devlet: Yeni aileme 1946 yılına gelmişim. Uzak Doğuda savaş bitmiş, fakat işsizlik, açlık ve sefalet daha da artmıştı. Babamla, o zamanlarda 20 yaşlarında olan ablam (Reşide Buri) Fransızca, İngilizce ve Rusça bilmesinin sayesinde iyi kötü bir takım işler bularak ailenin ayakta kalmasına destek sağlamıştı. Çin’deki durum daha kötüleşiyor, Komünistlerle Milliyetçi Çinliler arasındaki iç savaş daha da kuvvetleniyor, Ak Rus ordusu saflarında yıllarca savaşarak Çin’e sığınmış olan babam bir başka ülkeye gitmeyi arzuluyordu. O böylece ömrünün ikinci veya üçüncü hicretine çıktı ve Mart 1949’da İstanbul’da karaya ayak bastık. Babam 57 yaşında idi. Cebinde ise 20-30 Amerikan Dolar parası vardı. Bizi belirsiz bir gelecek bekliyordu. Gene iş ablamın sırtına düştü. Hamdullah Suphi Tanrıöver’in tavassutu ile o dönemde Soconi Vacuum adı ile bilinen (Mobil Oil) bir yabancı şirkette işe girdi. Türkçesi yeterli olmasa da (Tatarca Türkçe’ye yakın, fakat farklı bir Türk dilidir) bildiği yabancı diller sayesinde işinde tutundu ve bize büyük maddi destekte bulundu. Böylece Türkiye’de yeni hayatımıza başlamıştık. Aslında hayat benim için İstanbul’a başladı. Çünkü ondan öncesine ait ancak silik birkaç fotoğraf var.

YEDİTEPEHABER: Sizi yetiştir en ailenizle ilişkileriniz devam etti mi?
Prof. Dr. Devlet: Ben beni yetiştiren ailemin öz ailem olmadığını ancak 14-15 yaşında iken öğrendim. Fakat onlar bana hiçbir zaman yabancı olmadılar. İlişkim babamla annemin ölümlerine kadar sürdü. Tabii ki yurt dışında bulunduğum 1972-1984 yıllarında yaz aylarında kendilerini görüyordum. Bugün 80 yaşında olan ablam Reşide Buri benim en yakın akrabalarımdandır. Kazan’da ayrıca bir kız kardeşim (Feride Devlet Kildi), ABD’de iki üvey ablam var.

YEDİTEPEHABER: Esas ailenizle, ailenizin sağ kalan fertleri ile ilk ne zaman, nerede karşılaştınız, bu buluşma nasıl oldu?

Prof. Dr. Devlet: Öz annem Rukiye Devlet Kildi’yi, 15 yaşından sonra, o da mektuplardan tanımaya başladım. Kendisi ile yüz yüze görüşmemiz ise 1977 yılının Ağustos’unda mümkün oldu. Çünkü o dönemde Sovyet vatandaşları için yurt dışına çıkmak nerdeyse mümkün değildi. Ben onu Münih’te ilk gördüğümde 33 yaşında yetişkin biri idim. Annem, oğlum Giray’a (bir süre Üniversitemizin Bilgisayar Mühendisliği bölümünde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. Şimdi Amsterdam’da yaşıyor) arada bir boş bulunduğunda “Nadir” diye hitap etti.

Onun bir yaşında bıraktığı oğlu olsa olsa bu kadar büyümüştü. Çünkü o günlerde oğlum altı yaşına basmıştı. Tabii ki bir on yıl kadar süren mektuplaşmalarımızı saymazsak birbirimizi tanımıyorduk. O Komünist Bloğundaki bir ülkede bulunuyordu. Dünyaya bakışlar farklılaşmıştı. Gene de ortak konular bulduk ve birbirimiz tanımaya, anlamaya çalıştık. Onun herhangi bir suçu olmamasına rağmen bana esas anneliği yapan şüphesiz ki Aynicemal annem olmuştur. Onda ben şefkat, merhamet, sevgi ve fedakarlık buldum. Doğal olarak beni 23 yıl yetiştiren annem, öz annemden yakın gelirdi bana. Öz annem benim için bir kader kurbanı idi. Ona karşı bağlılıktan ziyade üzüntü duyardım. Kendisi ile ikinci defa 1983’te Münih’te görüştük. 1989’da ise vefat etti. Annem tutuklandığında hamile imiş ve çalışma kampında iken de 1946’da kız kardeşim Feride’yi doğurmuş. Onunla ise ilk defa, 1990 yılının 19 Mayıs ayında 46 yaşımda iken, Rusya Federasyonu Tataristan Özerk Cumhuriyeti başkenti Kazan’da görüşme fırsatını elde ettim. Babamın ilk eşinden olan üvey kız kardeşlerim bir ara Boğaziçi, sonra Conneticut Üniversitelerinde hocalık yapmış olan Dr. Şefika Devlet’le ve ressam olan Saniye Otis ile ise bir iki yıl önce görüşmüş idim. Şüphesiz insanın kendi canı kanından olup da tanımadığı akrabaları ile ilk defa karşılaşması, diyalog kurması hayli ilginç oluyor ve insanı değişik duygu düzeyine götürüyor.

YEDİTEPEHABER: Film senaryosu olabilecek bir çok ilginç bir yaşam hikayeniz var. Bu konuyu filme aktarmayı düşündünüz mü? Ya da bu konuyla ilgilenen oldu mu?

Prof. Dr. Devlet: Dünyanın üç bir tarafına dağılmış ailemizin hayatı aslında çok kimsenin ilgisini çekiyor. Marina Razbejkina adlı, son yıllarda filmleri ile bir hayli uluslararası festivale de katılan, bir bayan Rus rejisörü bizim ailemizin hikayesi ile ilgilenerek uzun yıllar süren çekimlerden sonra -sorun sponsor bulmaktan kaynaklanıyordu- 40’ar dakikalık 6 seriden oluşan belgeseli çekti. “Ailemin Hayatı” adlı bu belgesel Rusya’nın “Kanal Kultura” (Kültür Kanalı) televizyonunda 2003 yılının sonunda gösterildi. Belgeselde annemle babamın başına gelenler, kız kardeşimle buluşmam ve bizlerin hayatı işlendi. Rejisör böylece, Stalin döneminde gadre uğrayanlara bir örnek sergilemek istemişti. Annemin hatıraları da 2005’te Kazan’da basıldı. Bu eser de haksızlığa uğrayan bir kadının başına gelenleri göstermesi yönünden ilginç olacaktır.

Bilgisayar mühendisi (IT) Giray Devlet (2005 Amsterdam)

Dr. Şafiga Daulet (Kildi) (1989 Connecticut) (1933- )

Prof. Dr. Halil İnalcık ile birlikte İdil-Ural Çalıştay’ında (20.02.2004 Ankara)

İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu Yulay Devlet (Kildi) (İstanbul 2005) (08.07.1981- )

Nadir Devlet Kimdir? (Profesyonel)

 

YEDİTEPEHABER: Siz bir tarihçi olarak kendi geçmişinizle ilgilendiniz mi?

Prof. Dr. Devlet: Tabii ki yalnız yabancılar değil, ben de kendi ailemin geçmişi ile ilgileniyordum. Tarihçilik yanım beni buna zorluyordu, ayrıca ailemin geçmişi çok ilginç idi. Çünkü babamın soyu Rus Çarlığı tarafında da onaylanan Devlet Kildi’ler nesline dayanıyordu. Gene de bu konuda araştırmalarım son yıllara kaldı. Rus arşivlerinde yaptırdığım araştırmalar, buldurduğum belgelerle (Altın Orda soyundan Prens Devlet Kildi’ler) soyumuz hakkında bir hayli bilgi toplayarak, seceremizi 1390 tarihine kadar götürebildim. Çarlığın yıkılması ile Rusya’da soyluluk unvanları kaldırıldığından bu devirde bu ünvanın siyasi, ekonomik veya herhangi bir başka türlü değeri yok. Ancak gene de böyle bir tespit bana manevi bir tatmin veriyor ve tarihçi olarak bu veriler ulaşmak beni mutlu ediyor.

Tatar Mirzalar (Dvoryanlar) Meclisi tarafından İbrahimoğlu Nadir Devlet-Kildi’nin Rusya İmparatorluğu knyaz (mirza) soyundan geldiğini tasdik eden belge. (27.10.1995 Ufa)

YEDİTEPEHABER: Biraz da eğitiminizden söz edelim. Üniversite eğitiminizi nerede ve hangi alanda yaptınız?

Tatar Profesörleri soldan sağa:Tabi , Devlet, Kerimullin, Rohrlich, Abdullin (Mayıs 1990 Kazan)

Prof. Dr. Devlet: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi Kürsünden 1971 yılında mezun oldum.

Sonra Almanya’da bir Amerikan radyosunda gazeteci olarak çalışmaya başladım. Burada iken bu işi sonsuza dek yapmak istemediğimi, çocuklar için zaten Türkiye’ye döneceğimizi düşünerek (küçük oğlum Yulay Yeditepe’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde devlet bursu ile okuyarak mezun oldu),

YEDİTEPEHABER: Akademik yaşamınıza gelelim. Niye tarihçi oldunuz? Sizi bu alana iten nedenler neler?

Prof. Dr. Devlet: Tarih ve dilcilik üzerinde gidip geliyordum. Kendi kökenlerimi aramam beni bu yola itti desem yanlış olmaz. Henüz 19 yaşında iken İstanbul’da yaşayan Tatar (Türkiye’de Kazan Türkleri, İdil-Ural Türkleri gibi isimlerle de bilinirler) gençlerinin “Tukay Gençlik Kulübü”nün kuruluşunda aktif rol almıştım (Abdullah Tukay, 1886-1913, tanınmış bir Tatar şairi). Bu Derneğin teksirde çoğaltarak 24 sayı çıkabilen “Tukay Bülteni” yayınında da aktif olarak çalışmıştım.

Bu cemiyetçilik faaliyetleri nedeni ile İdil-Ural bölgesi kökenli Reşit Rahmeti Arat, Akdes Nimet Kurat, Hamit Zübeyir Koşay, Zeki Velidi Togan ve Ahmet Temir gibi İstanbul veya Ankara üniversitelerinde çalışan tarih ve dil profesörlerini tanıyarak onlardan da etkilendim desem yalan olmaz. Neticede inatçı karakterim, 40 yaşından sonra beni, 6 bin Alman Markı maaş ile dayalı döşeli bir lojmandan vazgeçirerek Marmara Üniversitesinin verdiği onda bir maaşla çalışmayı göze almaya kadar götürdü.

YEDİTEPEHABER: Bu alanda araştırma yaparken ne gibi güçlükle karşılaşıyorsunuz? Örneğin, farklı diller ya da d iyalektler var. Bu güçlüğü nasıl yeniyorsunuz? Bir başka deyişle kaç dil ve diyalekt biliyorsunuz?

Prof. Dr. Devlet: Eski Sovyetler Birliği ve oradaki Türk halkları ile ilgili çalışma yapacaksanız, onlarla ilgili çok sayıda kitabın yayınlandığı Rusça’yı, inceleyeceğiniz topluluğun dilini (Tatar, Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Azeri vb.), bunlarla ilgili çok araştırma yapılan İngilizce, Almanca, Fransızca dillerini bilmek yararlı olacaktır. Ben, bu saydıklarım diller içerisinde bir tek Fransızca’yı bilmem, gene de çok gerekli olursa sözlük vs. yardımı ile yararlanırım. Türk Dilleri kabaca Oğuz (Anadolu, Azeri, Türkmen vb.) ile Kıpçak (Kazak, Kırgız, Tatar vb.) gruplarına ayrılabilir. Bu iki gruptan birer dili iyi derecede bilirseniz değişik Türk toplulukları ile şifahi olarak anlaşırsınız. Ancak bir dili gerçek anlamda bilmek, onu okumak, dinlediğini anlamak, konuşmak ve yazmak safhalarında geçmektedir. Bunlardan birinin eksik olması o dili yeterince bilmediğiniz anlamına gelir. Bu açıdan bakılırsa ben Tatarca’yı tam hakkı ile bilirim. Çalışma alanımız, gerek incelediğimiz toplulukların coğrafi olarak uzakta kalması, dil ve dünya görüşü yarattığı diyalog zorlukları ve bütün bunları aştığınız takdirde de araştırma yapmak için gerekli maddi desteği bulmanız kolay değildir. Belki de işin zevkli kısmı bu zorlukları yenmektir…

Tatar Mirzalar (Dvoryanlar) Meclisi tarafından İbrahimoğlu Nadir Devlet-Kildi’nin Rusya İmparatorluğu knyaz (mirza) soyundan geldiğini tasdik eden belge. (27.10.1995 Ufa)

Tatar Profesörleri soldan sağa:Tabi , Devlet, Kerimullin, Rohrlich, Abdullin (Mayıs 1990 Kazan)

Kazan (1970-1980) Dergisi Toplantısı soldan sağa: Temir, Menger, Tahir, Devlet, Muhtesip (12.12.1970 Ankara)

Başbakan Mesut Yılmaz ile (Nisan 1992 Kıbrıs)

Soldan sağa: Nasıypov, Devlet, Zekiev, Türkoğlu (1995 Ufa)

[caption width="300" id="attachment_142" align="alignnone"] Soldan sağa: Nasıypov, Devlet, Zekiev, Türkoğlu (1995 Ufa)

YEDİTEPEHABER: Medyatik bir kişiliğiniz var. Pek çok radyo televizyon ve gazetelerde konuşuyorsunuz, röportaj yapıyorsunuz? Bunlar daha çok hangi konularda oluyor?

Prof. Dr. Devlet: Bilimsel çalışmalarda da çok yönlülük yararlı olabilir düşüncesinde olduğumdan tarih dışında uluslararası ilişkiler, strateji meseleleri ile de ilgilendim. Bu konularda araştırıyor, yazıp çiziyorum. Çünkü benim ilgilendiğim Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’nın geçmişi kadar bugünü de dünya kamuoyunda. Dolayısıyla medya da benim bu yönümle ilgileniyor, arada bir baş vuruyor. Bu özelliğim dolayısıyla Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde de yıllarca ders verdim. Bilhassa haber programı yapan televizyonların davetlisi oldum. 1986 yılında beri TRT’nin ve özel televizyonların çeşitli programlarına davet edilmekteyim. 1986’da Marmara Üniversitesinde düzenlediğim “Dünyadaki Türklük Araştırmaları ve Türkiye” adlı uluslararası sempozyuma katılmış olan tanınmış bilgin Alexandr Bennigsen ile TRT için bir saatlik bir röportajla Türkiye’de basınla kucaklaşmış oldum. Son yıllarda Rusya’daki Türklerle ilgili yapılan tarihi belgesellere de davet ediliyorum. Bu yıl (2005)danışmanı olduğum 9 serilik bir belgesel TRT-2 ekranlarından gösterildi. Konusu ise, 2. Dünya Savaşında Sovyetler safında savaşırken Almanlara esir düşen ve tarafından lejyon adı verilen gönüllü birliklere alınanların ilginç tarihini ihtiva ediyor. Rusya, Kafkasya veya Orta Asya’da olağanüstü bir gelişme olduğunda CNN-Türk, NTV, CNBC-E ve TGRT gibi kanallardan yorum için davet almaktayım. Yurt dışından gazeteci ve diplomatların da arada bir beni ziyaret ettiği oluyor. Makalelerim daha ziyade Türk Dünyası ile ilgilenen dergiler tarafında basılıyor veya strateji, uluslararası ilişkilerle ilgilenen dergiler yazı talebinde bulunuyor. Gençliğimde (1970-1980) “Kazan” adlı dernek dergisini çıkarmada yönetici ve yazar olarak hayli katkım olmuştu. Belki de serdeki gazetecilik beni bırakmıyor. Meslektaşlarla iyi anlaşıyorum. Arada sırada yurt dışından da görüş isteyen gazetecilerin soruları ile karşılaşıyorum. Kazan’a gittiğimde (ki belki ondan fazla kere gittim) oradaki meslektaşlara röportajlar veriyorum. Bunu neticesi olsa gerek Kazan’ın kuruluşunun 1000. Yılı kutlamaları çerçevesinde Ağustos 2005’te yayımlanan “Milli Elitler Bakışında Tatar Yüzyılı: 100 Ünlü Tatar” adıyla Rusça eserde bu ünlülerden biri olarak ta seçilmiş bulunuyorum. Galiba insan yaşlanmaya başladıkça bu nevi manevi takdirler, tatminler arıyor. Ben de bunlara sırf emeğimle ulaştığım için kendimi mutlu hissediyorum.

YEDİTEPEHABER: Yabancı dilde yayınlanmış kaç kitabınız var, hangi dillerde?

Prof. Dr. Devlet: İkisi Tatarca (Rusiye Törkilerininğ Milli Köreş Tarihı, Kazan:Milli Kitaphane 1998; Yıraq Könçığıştagı Tatar- Başkortlarga Ni Buldı?Kazan: Kazan Devlet Üniv. 2005), biri Azerice, ikisi de İngilizce (Empire in Eurasia- From Chingiz Khan to 20th Century, İstanbul 2002; Studies in the Politics, History and Culture of Turkic Peoples, İstanbul 2005) yayımlanmış toplam dört eserim var. İngilizce olanlar Yeditepe yayını olarak çıktı. Tekrar bir kitabım ise geçenlerde Tatarca’ya çevrilmek üzere Kazan’a yollandı. Kitap olarak yayınlanmış eserlerimin sayısı böylece 20’ye yaklaşmış bulunuyor.

YEDİTEPEHABER: Almanya’da uzun yıllar kaldığınızı biliyoruz. Yurtdışındaki akademik deneyimlerinizden söz eder misiniz?

Prof. Dr. Devlet: Akademik yaşantım boyunca örneğin KKTC (Lefkoşa), Almanya (Münih ve Bonn), İngiltere (Londra), Fransa (Paris), Çek Cumhuriyeti (Prag), Romanya (Constanza), Rusya Federasyonunda (Moskova, Kazan ve Ufa), Ukrayna’nın Kırım Cumhuriyetinde (Simferopol, Bahçesaray), Azerbaycan (Baku), Kazakistan (Alma Ata), Kırgızistan (Bişkek), Özbekistan (Taşkent), Hindistan (Yeni Delhi) ve ABD’de (New York City, Washington DC, Wisconsin/Madison, Chicago, Baltimore) gibi ülkelerde alanımla ilgili değişik bilimsel toplantılara katıldım, bildiriler sundum. Bunun dışında Mart 1989’da Fransız Eğitim Bakanlığı’nın bir aylık araştırma bursu ile CNRC-Paris’te bulundum. “Amerikan İlim Cemiyetleri Şurası ve Sosyal İlimler Araştırma Şurasının Sovyet Araştırmalarını Geliştirme” ortak programı tarafından verilen bir yıllık bursla (Haziran 1989-Haziran 1990) Columbia Üniversitesi-New York’ta misafir öğretim üyesi olarak bulundum. SSCB İlimler Akademisi Kazan Şubesi ve Kazan Devlet Üniversitesi’nin ortak daveti ile Tataristan’da bulundum (19 Mayıs-4 Haziran 1990). En ilginç akademik faaliyetim ise belki de UNESCO İpek Yolları Projesi “Bozkır Yolu- Diyalog Yolu” Ekspedisyonuna katılarak, iki aylık (17 Nisan-20 Haziran 1991) bütün Orta Asya’yı otobüsle karış karış gezmem oldu. 15 Haziran-15 Temmuz 1995 tarihleri arasında ise Başkurdistan, Çuvaşistan ve Tataristan’a bir bilimsel Ekspedisyon düzenledim. (Bunların raporları yayınlandı). Ağustos 1996- Ocak 1997’de güz sömestrinde ise Wisconsin/Madison Üniversitesi’nin Tarih Bölümünde dersler verdim. Tataristan’daki bilimsel faaliyetlerim bana Tataristan Cumhuriyeti İlimler Akademisi Alimcan İbrahimov Dil, Edebiyat ve Tarih Enstitüsü tarafından 10 Ağustos 1994’te Şeref Üyeliği verilmesi neticesini getirdi. 2006 yılında Dünya Tatarları Kongersi tarafından Hizmet Madalyası ile ödüllendirildim. Halen gerek yurt içi gerekse yurt dışı akademik davetleri değerlendirmekte ve bazılarına katılmaktayım. Örnek vermek gerekirse 9-11 Eylül 2005’te Kazan’da düzenlenen “Türkiye-Tataristan Kültür İlişkileri” Sempozyumuna katıldım.

Soldan sağa:Devlet, Usmanov, Rimzil Veliev, Beril Devlet (2005 Kazan)

Finlandiya İslam Cemiyetinin 80. Kuruluş Yılı münasebeti ile Tampere’ye ziyaret (3.12.2005)

Kazan şehrinin 1000. Yılı merasiminde prezidium (riyaset divanı). Soldan sağa ön sırada: İshakov, Devlet Başkanı Şeymiyev. Arka sırada Akçurin, Devlet, Minullin ve Velieva (29.08.2005 Kazan)

Devlet Başkan Putin tarafından verilen madalyalar dolaysıyla : Başkonsolos Krivenko ve Devlet (15.12.2005 İstanbul)

Bütün Dünya Tatarları Kongresi Başkanı Zakirov hizmetleri için Nadir Devlet’e verilen madalyanın beratını okurken(03.07.2006 İstanbul)

Soldan sağa: Nadir, Asena (Giray’ın eşi), Giray Devlet(Kildi)’ler. (2003 İstanbul)

YEDİTEPEHABER: Akademik yaşamınıza Yeditepe’de devam edelim. Üniversitemize nasıl geldiniz?

Prof. Dr. Devlet: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde Müdür olarak görevli olduğumda da, 1997’den itibaren Yeditepe Üniversitesinin Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde ders ücretli olarak dersler vermeye başlamıştım. Bu konuda Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Serpil ve o dönemin Dekanı Prof. Dr. Yaşar Gürbüz’e müteşekkirim. Malum Devletin verdiği maaşla geçinmek hayli zorlaşmıştı. 2001 Ekiminde ise Emekliliği alınca kadrolu olarak Üniversitemizin Tarih Bölümü Başkanlığına atandım. Halen o görevdeyim.

YEDİTEPEHABER: Dünyada ve Türkiye’de tarih biliminin geleceğinizi nasıl görüyorsunuz?

Prof. Dr. Devlet: Tarih bilimi her yerde var olmaya devam edecektir. Ancak akademisyenlerimiz maaş yönünden de, araştırma yapmak için gerekli fonlar yönünden de yeterli seviyede desteklenmezlerse, bilim adamlarımızın seviyesi düşecektir. Küreselleşen dünyada bu alanda yabancı meslektaşlarla yarışma imkanı kalmayacaktır. İyi tarihçiler ise ülkenin bazı konularda sıkıştığında gerekli olur. Şu anda bir takım sorunlu konularda tarihçilerimiz zamanında gerekli çalışmaları yapabilmiş olsalardı, bir takım diplomatların yönlendirmesiyle siyasetçilerin yaptığı hatalarına düşmemiş olurduk. Tarih gelecekte de uluslar arası sürtüşmelerin çözümünde mühim bir araç olma rolünü koruyacaktır. Diğer yandan tarih insanlara kendi geçmişlerini tanıtarak, onları bir ulusa, bir ülkeye daha sıkı bağlanmalarını sağlayacak bir bilim dalıdır. Diğer ifade ile kimlik kazanımında tarihin önemli bir işlevi vardır. Tabii ki tarih matematik gibi kesin sayılara dayanmaz. Veriler tarihçi tarafından çeşitli, yetersiz veya eksik şekilde kullanılarak değişik yorumlara da yol açabilir. Atatürk’ün ifade ettiği gibi “Tarihi yazan, tarihi yapana sadık kalmazsa gerçek ortaya çıkmaz”. O yüzden de değişik ülkelerin tarihçileri arasında da sürtüşmeler devam eder. Ayrıca hiç bir ulus kendini herhangi bir konuda haksız çıkaracak bir eseri kabule yanaşmaz. Tarihimizden genelde gurur duymak isteriz. Ancak, her ulusun tarihi gurur sayfaları ile dolu değildir. Aslında insanlık tarihi çok kan, gözyaşı, felaket ve dehşetle doludur. İnsanlar bir birlerini ezmeye, biri diğerine üstün çıkmaya çalışır. Tarih aslında tekerrür etmez, ancak insanın yapısı asırlardır değişmediğinden, olaylar arasında benzerlik vardır. Tarih sosyal bilimlerin arasında neredeyse felsefe kadar eskidir. İnsan oğlunun mütecessis yanı da sokaktaki insanı dahi tarihle ilgilenmeye iter, çünkü içinde dedikodu unsuru vardır.

YEDİTEPEHABER: Bilimsel çalışmalarınız dışında başka uğraşlarınız, hobileriniz var mı? Bunları ne kadar gerçekleştirebiliyorsunuz?

Prof. Dr. Devlet: Pek boş durmadığımdan ve hobim de okumak olduğundan, el işleri gibi bir hobim yok. Ancak arada bir konserlere, opera, tiyatro ve sinemaya gitmeyi severim. Eşim, çocuklarım ile bulunmaktan zevk alırım, onlarla eğlenirim. Tabii ki alışkanlık haline gelen seyahatler de benim için ekseri mutluluk olur. Ancak son yıllarda bu yolculukların daha rahat geçmesine dikkat eder oldum.

YEDİTEPEHABER: Biz de Yeditepehaber olarak bu güzel söyleşi için teşekkür ederiz.

Prof. Dr. Nadir Devlet’e şu on sözcüğün neler çağrıştırdığını sorduk. İşte sözcükler ve yanıtları…

 

  • Aile: Sorumluluk, ortaklık, paylaşma, mutluluk
  • Tarih: Ulus ve dünya bilinci
  • Tatar: Tarihi bağlar
  • Rusya: Her dev gibi ezici
  • Savaş: Arzuların zorla kabul ettirilme aracı
  • Çin: Uyanan dev
  • Yeditepe: Çok hızlı büyüme
  • Para: Miktarına göre İnsanların birbirlerini değerlendirme aracı
  • Sevgi: Sıcak bir duygu, onsuz olunamıyor
  • Gelecek: Sağlık, mutluluk ve tatmin beklentisi

Nadir, eşi Beril Devlet(Kildi) (2003 Taşkent)

Yeditepehaber, Sayı:20 (Mayıs-Ağustos.2005), s. 39-44.

Translate »